Cum'a namazini terk edenler için de hadis-i seriflerde su tehditler varid olMustur: "Birtakim insanlar ya Cum'a namazini terk etmeyi Birakirlar, yahutta Allah onlarin kalplerini mühürler artik gafillerden olurlar. " (Müslim, Cumua, 12, hadis no: 865) "Her kim önemsemedigi için üç Cum'a yi terk ederse, Allah onun kalbini mühürler. " (Ebû Davûd, Salât 210) "Bir kimse Cum'a günü gusleder, elinden geldigi kadar temizlenir, Yag veya koku sürünür, sonra mescide gider buldusu yere oturur ve namazini kilar, hutbeyi dinlerse; geçen Cum'a'dan o Cum'a ya kadar islemis oldusu günahlari affolunur. " (Buhârî, Cumua, 6) Cum'a namazinin farziyyeti Kitab, Sünnet ve icmâ-i ümmet ile sabittir. Cum'a sûresinin dokuzuncu âyetinde Cenâb Allah söyle buyurMustur: "Ey iman edenler, Cum'a günü namaz için çagrildiginiz zaman, Allah'i anmasa kogun; alis-verigi Birakin. eger bilirseniz bu sizin için daha hayirlgdir. " ibn Mâce'de mevcut Hz. Câbir (r.a.)'den rivâyet edilen su hadis, Cum'a'nin farziyyetinin sünnetle delilidir: "Ey insanlar, ölmeden önce Allah'a tövbe ediniz. (BAska islerle) mesgul olmadan önce de sâlih ameller islemeye çaliginiz. Allah'i çokça zikretmek ve gizli ve açik olarak çokça sadaka vermek suretiyle sizin ile Rabbiniz arasindaki basi güçlendiriniz. (Böyle yaparsaniz) hem RiZiklanirsiniz. hem de (Allah tarafindan) hatgriniz hos tutulur. sunu biliniz ki: Yüce Allah su bulundUGUM makamda, su günümde, su ayimda ve su yilimda sizlere Cum'a'yi farz kilmis bulunuyor. Ve bu kiyâmete kadar böylece devam edecek. Benim hayatimda, ya da benden sonra adaletli yahutta zâlim bir imami bulundusu halde, onu hafife alarak yahut ta inkâr ederek kim terkederse; Allah, onun iki yakasini bir araya getirmesin, hiç bir igini mübarek kilmasin. Haberiniz olsun, böyle bir kimsenin ne namazi vardir ne zekât?, ne hacci, ne orucu ve ne de iyiligi Tâ ki tövbe edinceye kadar. Artik kim tövbe ederse, Allah, onun tövbesini kabul etsin. sunu da biliniz ki: Hiç bir kadin bir erkege imam olmasin. (Okumasi düzgün olmayan bir bedevî) Arap, bir muhacirin önüne geçip imam olmasin. Fâcir bir kimse de, kilicindan ya da copundan korktusu bir zorbanin kendisini zorlamasi hali disinda da mü'min bir kimseye imam olmasin. " (ibn Mâce, Sünen, Istanbul 1401, I, 343, Hadis no: 1081). Hz. Peygamber'in Benu Sâlim yurdunda kildirdigi ilk Cum'a namazinda cemaatin kirk veya yüz kigi oldusu söylenir. Bu mescide sonradan "Mescid-i Cum'a" adi verilmistir. Cum'a âyetinin Mekke'de nâzil oldusu da ihtimal dahilindedir. Peygamber (s.a.s.) Cum'a hutbesi için bir hurma kütüsü edinmis, ensârdan bir kadinin ayni zamanda marangoz olan kölesinin ilgin asacindan yaptigi üç ayakli minber, mescide konuncaya kadar onun üzerinde Cum'a hutbelerini okuMustur. Yeni minber gelip de Peygamber (s.a.s.) hutbe için üzerine çikinca eski hurma kütüsünden deve iniltisi gibi bir ses çikmis, Peygamber de inerek elini üzerine koyunca susMustur. Bu hâdise Hz. Peygamber'in bir mucizesi olarak "Cizu'n-nahle" adiyla meshur olMustur. Peygamber (s.a.s.) camiye girince, cemaata selam verir; minbere çikinca, onlara döner ve ikinci bir selamdan sonra otururdu. Bu oturusa "Celsetu'l-istiraha" denir. Bilâl ezan okumasa baglar; bitirince, Peygamber (s.a.s.) kalkarak hamd ve senâdan sonra, vaaz ve nasihati muhtevî bir hutbe okurdu. Bir müddet oturduktan sonra tekrar kalkip, ikinci hutbeyi de okur ve minberden inerdi. Kamet getirildikten sonra iki rek'at olarak Cum'a namazini kildgrirdi. Cum'a namazinin ilk rek'atinda ekseriyetle Cumu'a sûresini ve ikinci rek'atta da Münâf?kun sûresini yüksek sesle okurdu. Cemaat en fazla Cum'a namazinda toplandigi için, Cumu'a sûresini okumakla, onlara cum'a'nin âdâb ve erkânini ögretmis ve Münâfikûn sûresini okumakla da, münâfiklardan sakinmalari lüzumunu ihtar etmis oluyordu. Sonralari ilk rek'atta A'lâ ve ikincide de Câ?iye sûrelerini okudusu rivâyet edilmistir. Halife Hz. Ebû Bekir ve sonra Hz. Ömer (r.a.) zamaninda bu sekilde Cum'a namazi kilindi ise de; Halife Hz. Osman (r.a.) zamaninda sehrin nüfusunun arttigi ve halkin câmiden uzak yerlerde ikâmet ettigi gözönünde tutularak, namaz vaktinin geldigini ilân için mescidin disinda bir ezan okutturulmasa baglandi. Bu ezan Zavra'da okunuyordu. Hz. Osman'in okuttusu bu ezan (dis ezan) Diser memleketlerde de okunmasa baglandi. Kendisinden seksen sene sonra HiSam b. Abdu'l-Melik de bu dis ezanin hariçte, mesela Medine'nin Zavra'si gibi sehrin ortasinda okunacak yerde, camiin minaresinde okunmasini emretti. Böylece kitap, sünnet ve icmai ümmet ile sabit olan Cum'a namazi gücü yeten ve sartlari kendinde bulunan her mükellef müslümana farz ayindir. Iki rek'at olan Cum'a namazini herhangi bir sebepten kilamamis olanlar, öile namazini dört rek'at olarak kilarlar. Bütün namazlarda sart olan Islâm, akil, bülus, tahâret sartlarindan bAska Cum'a namazinin farziyet ve edâsinin sartlari vardir. Cum'a Namazinin Farz Olmasinin sartlari Cum'a namazi; namaz, oruç, hac, zekât kelimeleri gibi, f?kih usulü açIsindan "kapali anlatim (mücmel)" özelligi olan bir terimdir. Bu yüzden onun kilini? sekil ve sartlari âyet, hadis ve sahabe açiklamalarina ihtiyaç gösterir. Çünkü Allah elçisi "Namazi benim kildigim gibi kiliniz" (Buhârî, Ezan, 18; Edeb, 27) buyurMustur. Câbir b. Abdullah'in naklettigi bir hadiste sartlar söyle belirlenmisti: "Allah'a ve âhiret gününe inananlara Cum'a namazi farzdir. Ancak yolcu, köle, çocuk, kadin ve hastalar bundan müstesnadir" (Ebû Dâvud, I, 644, H. No: 1067; Dârakutnî, II, 3; bagavî, serhu's-Sünne, I, 225) Bu istisnalarin disinda kalan her müslüman erkek bu namazla yükümlü demektir. Buna göre sartlar söyledir: A) Erkek olmak: Cum'a namazi kadinlara farz degildir. Ancak namazi cemaatle kilarlarsa bu yeterli olup, öile namazini kilmalari gerekmez (es-Serahsî, II, 22, 23; ibn Abidin, Reddü'l-Muhtâr, I, 591, 851-852). B) Hür olmak: Hürriyetten yoksun bulunan esir ve kölelerle, ceza evindeki hükümlülere, Cum'a günü öile namazini kilmalari yeterlidir. Cum'a namazi farz degildir. Ancak anlagmali (mükâteb) kölelerle, kIsmen azad edilmis kölelere farzdir. Kendisine Cum'a namazi farz olmayan köle esir veya mahkumlar her ne sûretle olursa olsun, Cum'a'yi kilmis olsalar, sahih olur. C) Mukîm olmak: Yolcuya Cum'a namazi farz degildir. Çünkü o, yolda ve gittigi yerlerde genel olarak güçlüklerle kasilagir. esyasini koyacak yer bulamaz veya yol arkadaglarini kaybedebilir. Bu sebeple ona bazi kolayliklar getirilmistir. D) Hasta olmamak veya bazi özürler bulunmamak: Namaza gidince hastaliginin artmasindan veya uzamasindan korkan kimselere Cum'a farz olmaz. Yine, hasta bakici, aciz ihtiyar, gözü görmeyen, ayaksiz, kötürüm ve müslümanlar Cum'a'yi kilarken onlarin güvenligini saglamakla görevli olan emniyet nöbetçisi gibi özrü bulunanlar, vakit bulunca öile namazi kilmakla yetinirler. Ancak bu kimseler cemaatle Cum'a namazina katilirlarsa yeterli olur (es-Serahsî, II, 22, 23; ibnü'l-Humam, Fethu'l-Kadir, I, 417) Ayrica, düsman korkusu, siddetli yagmur ve çamur, agir bir hastaya bakma gibi özürler de Cum'a namazini kilmamayi mübah kilan özürlerdir. Körün, elinden tutup camiye götürecek kimsesi olursa, Cum'a'yi kilmasi imam Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre farz olur. Üzerlerine Cum'a namazi kilmasi fari olmayan müslüman kimseler, Cum'a'yi kilmaya imkan bularak kilsalar, vaktin farzini eda etmis olurlar, artik o günün öile namazini kilmalari gerekmez. Cum'a namazi kilmalari farz olmayan kimseler, bulunduklari bölgede Cum'a namazi kiliniyor ise, öile namazini cemaatle degil, yalniz baglarina kilarlar. Bulunduklari bölgede Cum'a namazi kilinmiyor ise, öile namazlarini cemaatle kilabilirler. Cum'a namazinin sahih olmasi için gerekli sartlar (edasinin sartlari) kilinan bir Cum'a namazinin geçerli olmasi için asagidaki sartlarin bulunmasi gerekir: A) Cum'a kilinacak Yerin sehir veya sehir Hükmünde Olmasi Bu sart, bazi nakillere ve sahabe uygulamalarina dayanir. Hz. Ali'den söyle dedigi nakledilmistir: "Cum'a namazi, tegrik tekbirleri, Ramazan ve Kurban Bayrami namazlari, yalniz kalabalik sehir veya kasabalarda eda edilir. ibn Hazm (ö. 456/1063) bu naklin saglam oldusunu ortaya koyMus, Abdurrezzak ayni hadisi Ebû Abdirrahman es-Sülemî araciligi ile Hz. Ali'den rivâyet etmistir. Hz. Ali'nin sözü Islâm hukukçularinca bu konuda yeterli bir delil sayilmistir.(Abdurrezzak, el-Musannef, III,167-168, H. No: 5175, 5177; ibn Ebi seybe bunu Abbad b. el-Avvâm'dan, benzerini Hasan el-Basrî, ibn Sîrîn ve ibrahim en-Nehâî'den nakletmistir; ibnu'l-Hümam, a.g.e., I, 409). Bu konuda rivâyet edilen nakillerde geçen "kalabalik sehir" sözü Islâm hukukçularinca söyle tarif edilmistir: Ebû Hanife (ö. 150/767)'ye göre valisi, hâkimi, sokak, çasi ve mahalleleri olan yerlegim merkezleri "kalabalik sehir" niteligindedir. Ebû Yusuf (ö. 182/798), halki en büyük mescide siimayacak kadar kalabalik olan yerleri sehir sayarken imam Muhammed (ö. 189/805), yöneticilerin sehir olarak kabul ettikleri yerleri sehir kabul eder. imam sâfiî (ö. 204/819) ve Ahmed ibn Hanbel (ö. 241/855) bu konuda nüfus sayisi kriterini getirir. Onlara göre, kirk adet akilli, ergin, hür ve mukîm erkegin yaz kis bAska beldeye göç etmeksizin oturduklari yerlegim merkezleri sehir sayilir ve kendilerine Cum'a namazi farz olur (es-Serahsî, a.g.e. II, 24, 25; el-Kâsânî, I, 259; el-Cezerî, Kitabü'l-F?kh ale'l-Mezâhibi'l-Erbaa, MIsir (t.y.) I, 378, 379; Abdurrahman el-Mavsilî, el-ihtiyâr, Kahire (t.y.) I, 81). imam Mâlik (ö. 179/795)'e göre, mescidi ve çariIsi olan her yerlegim merkezi sehir sayilir. Köy ve sehir kelimeleri e? anlamlgdir. Nüfuz az olsun çok olsun hüküm degismez. Cum'a namazinin küçük yerlegim merkezlerinde de kilinabilecegini söyleyenlerin dayandigi deliller sunlardir: 1) Ebû Hüreyre (ö. 58/677), Bahreyn'de görevli iken Hz. Ömer'e Cum'a namazinin durumunu sorMus, Hz. Ömer kendisine; "Nerede olursaniz olunuz, Cum'a namazini kiliniz" seklinde cevap vermistir. 2) Ömer b. Abdülazîz (ö. 101/720), komutani Adiy b. Adiy'e yazdigi mektupta, (ahalisi) "çadirda yasamayan herhangi bir köye gelince: orasinin halkina Cum'a namazi kildiracak bir görevli tayin et" demistir. 3) imam Mâlik, ashâb kirâmin Mekke ile Medine arasinda su baglarinda Cum'a namazini kildiklarini nakleder ve o yörelerde herhangi bir sehir bulunmadigini belirtir (es-Serahsî, a.g.e., II, 23, Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Terc. ve serhi, III, 45, 46). 4) ibn Abbas, Medine'deki Peygamber mescidinden sonra ilk Cum'a namazinin Bahreyn'de "Cuvâsâ" denilen bir köy (karye) de kilindigini söylemistir (Buhârî, Cum'a, II, (I. s. 215); bagavî, a.g.e., IV, 218; ibnü'l-Hümâm, a.g.e., I, 409) Cum'a namazinin büyük yerlegim merkezlerinde kilinacagi görüsünde olan Islâm hukukçulari yukaridaki delilleri söyle degerlendirmislerdir: 1) Hz. Ömer'in sözü, ashâb kirâm arasinda çöllerde ve sahralarda Cum'a namazi kilinamayacagi bilindigi için, "hangi sehirde bulunursaniz bulunun, Cum'a namazi kilin" seklinde anlaislmistir. 2) Ömer b. Abdülaziz'in sözü, kigisel bir görüs oldusu için delil sayilmamistir. 3) Kendilerinde Cum'a kilindigi bildirilen "Eyle", Bahr Kulzüm üzerinde önemli bir iskele, "Cuvasâ" da Bahreyn'de Abdulkays'a ait bir kaledir. Buralari "köy (karye)" olsalar bile, devletçe tayin edilen yöneticileri ve zabita kuvvetleri bulundusu için sehir hükmünde sayilirlar (Ahmed Naim, a.g.e., III, 46). ibn Abbas'in sözünde, Cüvâsâ için, "köy" denilmesi, o devirlerde buranin "sehir" sayilmasina engel degildir. Çünkü onlarin dilinde karye kelimesi sehir anlaminda da kullaniliyordu. Kur'ân-i Kerîm'de de bu anlamda kullanilmistir. Bu Kur'ân, iki köyden ulu bir adama indirilmeli degil miyDis" (Zuhruf, 43/31). Âyetteki "iki köy (karye)" den maksat Mekke ile Tâif'dir. Diser yandan Mekke sehrine "Ümmü'l-Kura (köylerin anasi)" adi verilmistir (sürâ, 42/7). Mekke'nin sehir oldusunda süphe yoktur. Cuvâsa da bir kale oldusuna göre: hâkimi, yöneticisi ve âlimi vardir. Bu yüzden es-Serahsî (ö. 490/1097), Cuvâsâ için e? anlamlisi olan "sehir (mIsr)" kelimesini kullanir (es-Serahsî, a.g.e, II, 23) Abdurrezzak, Hz. Ali'nin Basra, Kûfe, Medine, Bahreyn, MIsir, Sam, Cezire ve belki Yemen'le Yemâme'yi sehir (mIsr) kabul ettigini belirtir (Abdurrezzak, a.g.e., III, 167) Ebû Bekir el-Cassâs (ö. 370/980), "eger Cum'a, köylerde câiz olsaydi, sehir hakkinda oldusu gibi, insanlarin ihtiyaci yüzünden, bu da tevatüren nakledilirdi" der ve Hasan'dan, Haccac'in sehirlerde Cum'a'yi terkedip, köylerde ikâme ettigini nakleder. (el-Cassâs, Akhâmu'l-Kur'ân V, 237, 238) ibn Ömer (ö. 74/693), "sehire yakin olan yerler, sehir hükmündedir" derken, Enes b. Mâlik (ö. 91/717), Irak'ta bulundusu sirada Basra'ya dört fersah uzakliktaki bir yerde ikâmet eder ve Cum'a namazina kimi zaman gelirken kimi zaman da gelmezdi. Bu durum onlarin Cum'a'yi yalniz sehir merkezlerinde câiz gördüklerine delâlet eder. (el-Cassâs, ayni yer) Uygulama örnekleri: a) Allah elçisi hayatta bulundusu sürece, Cum'a namazi yalniz Medine sehir merkezinde kilinmis ve çevrede bulunanlar da namaz için merkeze gelmislerdir. Hz. Âise (ö. 57/676)'den, söyle dedigi nakledilmistir: "Müslümanlar Hz. Peygamber devrinde Medine'ye Cum'a namazi için yakin menzil ve avâlilerden nöbetlege gelirlerdi" Menzil, Medine çevresindeki bas-bahçe evi de mektir. Avâlî ise, Medine civarinda, Necid tarafinda, Medine'ye yaklagik 2-8 mil uzakliktaki küçük yerlegim merkezleridir. Ashâb Kirâm bu yerlerden nöbetlege Cum'a namazina geldiklerine göre kendilerine Cum'a namazi farz degildi. Aksi halde kendi yörelerinde Cum'a namazini cemaatle kilmalari veya hepsinin Medine'ye gelmesi gerekirdi. Diser yandan Allah elçisinin Kubalilar'a, Medine'de Cum'a namazinda hazir bulunmalarini emrettigi nakledilir. Kuba, o devirde Medine'ye iki mil uzakliktadir. b) Hulefâ-i râsidîn döneminde bir takim ülkeler fethedilince, Cum'a'lar yalniz sehir merkezlerinde kilinmistir. Bu uygulama, onlarin "sehir (büyük yerlegim merkezi)" olmayi Cum'a'nin sihhat sarti saydiklarini gösterir. Öile namazi farz oldusu için, onun Cum'a namazi sebebiyle terkedilmesi kesin bir nass (âyet-hadis) ile mümkün olabilir. Kesin nass ise, Cum'a'nin sehir merkezlerinde kilinmasi seklinde gelmistir. Cum'a Islâmî prensip ve emirin en büyüklerindendir. Bu da en iyi, sehirlerde gerçeklegir. (es-Serahsî, a.g.e., II, 23; el-Kâsânî, a.g.e., l, 259; ibnü'l-Hümâm, a.g.e., II, 51) Kaynaklarda verilen bu bilgiler isiginda konuyu asagidaki sekilde netlestirmek mümkündür. a) sehir ve kasabalar: Valisi, müftüsü, Islâmî hükümleri icra edecek ve hadleri infâz edecek güce sahip hâkimi (kadi) ile güvenligi saglayacak zabitasi bulunan her yerlegim merkezi "sehir"dir. Sonraki Islâm hukukçularinin eserlerinde" yollari, köyleri, çasi ve pazarlari bulunma" özelligi üzerinde durulmamistir. Çünkü bir sehir veya kasabada bu özellikler zaten vardir. Böyle bir kasabanin gerek mescidinde ve gerekse "musallâ (namazgâh)" denen yerlerinde Cum'a namazi kilinabilir. Bunda görüs birligi vardir (ibn Âbidin, a.g.e., I, 546, 547 vd.) Bu tarife göre, vilâyet ve kaza merkezleri sehir sayilir. Bunlarin durumu, sehir olduklarinda süphe bulunmayan Mekke ile Medine'nin durumuna benzer. b) sehir hükmünde olan yerler: En büyük mescidi, Cum'a namazi ile yükümlü olanlari almayacak kadar kalabalik olan yerlegim merkezleri de "sehir" hükmündedir. Bu, Ebû Yûsuf'un sehir tarifine uygundur. Sonraki Islâm hukukçularinin çogu, bu görüsü izlemislerdir. Bu yerler resmi bir görevli bulununca, imam Muhammed'in sehir tarifine de uygun düser (es-Serahsî, a.g.e., II, 23, 24; el-Kâsânî, a.g.e., 259, 260; el-Mavsilî, a.g.e., I, 81; el-Cezirî, a.g.e., I, 378, 379). Bu ölçüye göre, nâhiye merkezleri ile pek çok büyük köyler de sehir hükmünde olur. B) Devletin ?zninin Bulunmasi Cum'a namazinin sahih olmasi için "devlet temsilcisinin izni" problemi de Islâm hukukçularinca tartsislmistir. Bu iznin gerekli oldusunu söyleyenler oldusu gibi aksini savunanlar da bulunMustur. Biz asagida her iki görüsü ve delillerini vererek, konuyu degerlendirmeye çalisacagiz. 1) Hanefilerin görüsü: Hanefi hukukçularina göre, Cum'a namazi için izin gereklidir. Dayandiklari delil Câbir b. Abdullah ve ibn Ömer'den nakledilen ve yukarida da daha uzun bir sekilde kaydettigimiz su hadistir: "Kim Cum'a namazini ben hayatta iken veya benden sonra adaletli ve câir (zâlim) bir imami (önderi varken, onu küçümseyerek veya inkâr ederek terkederse Allah iki yakasini bir araya getirmesin ve igini bitirmesin" (ibn Mâce, ?kâme, 78) ibn Mâce bu hadisin senedinde bulunan Ali b. Zeyd ve Abdullah b. Muhammed el-Adevî sebebiyle isnâd? zayif sayar. Heysemî, hadisin benzerini naklettikten sonra söyle der: Bu hadisi Taberanî, el-Evsat'inda nakletmistir. Oradaki senedde Musa b. Atiyye el-Bâhilî vardir. O'nun biyografisini bulamadim. Geri kalan râviler güvenilir. (Mecmau'z-Zevâid, II, 169, 170) Bu hadiste, Cum'a'nin farzolmasi için adaletli veya adaletsiz bir yöneticinin bulunmasi öngörülmüstür. Cum'a namazi büyük cemaatle kilinacagi ve hutbede topluma hitap edilecegi için onun toplum düzeni ile yakindan ilgisi vardir. Devletten izin alma sarti aranmazsa fitne çikabilir. Cum'a kildirmak ve hutbe okumak bir seref vesilesi sayilarak rekabet dogabilir. bazi kimselerin çekisme ve ihtiraslari cemaatin namazini engelleyebilir. Camide bulunan her grubun namaz kildirmak istemesi, Cum'a'dan beklenen faydayi yok eder. Bir grup kilarak, Diserleri çekilse yine amaca ulaislmaz. KIsaca hikmet ve toplum psikolojisi Bakimindan da Cum'a'nin Islâm devletinin kontrolünde kilinmasi gereklidir. Ancak yöneticiler Cum'a'ya ilgisiz kalir ve önemli bir sebep olmaksizin müslümanlari namaz kilmaktan alikoymak isterse, onlarin bir imamin arkasinda toplanarak Cum'a namazi kilmalari mümkündür. imam Muhammed, bu konuda su delili zikreder: Hz. Osman, Medine'de kusatma altinda iken, disarida bulunan sahabiler Hz. Ali'nin arkasinda toplanmis ve o da Cum'a namazini kildirmistir. (el-Kâsânî, a.g.e., I, 261; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, I,146; ibn Âbidin, a.g.e., I, 540) Bilmen, bunun dâru'l-harpte mümkün ve câiz oldusunu belirtir (Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük Islâm ilmihali, Istanbul 1985, s. 162) Devlet bAskani veya valilerin bizzat Cum'a namazi kildirmalari gerekli midir?. ibnü'l-Münzir söyle der: "Öteden beri Cum'a namazini, devlet bAskani veya onun emriyle kildiracak bir kimsenin kildirmasi seklinde uygulama yapilmistir. Bunlar bulunmazsa, halk öile namazi kilar" (Ahmed Naîm Tecrid-i Sarih Tercümesi, III, s. 48) Burada sunu belirtelim ki, yukarida kaydettigimiz hadisten imam ya da müslümanlarin halifesi yoksa, Cum'a namazi kilinamaz, diye bir hüküm çikarmak mümkün degildir. Bu hadisin ilgili bölümlerinin anlattigi, "ister adil, isterse de zâlim olsun bir imamin varligina ragmen" Cum'a terk edilecek olursa, belirtilen tehditlerle kasi kasiya kalinacagindan ibarettir. Çünkü hadis, "imam yoksa Cum'a namazi kilamazsiniz" demiyor, oldusu halde kilinmazsa, son derece tehlikeli tehditlerde bulunuyor. imamin yoklusu halinde kilinmayacak olursa o takdirde bu hadisten, olsa olsa tehditlerin daha hafif olacagi sonucuna varilabilir. O da en müsamahali bir istidlâl olur. içtihada dayali olarak ileri sürülmüs gerekçelerin disinda, Cum'a namazinin kilinmasi için sart kabul edilen ve eda sartlari arasinda sayilan imamin varligi sartinin nakli bir delili yoktur. Ayrica bu sart, yalnizca Hanefî mezhebinde öngörülmüs bir sarttir. DolayIsiyla terki halinde terettüp edecegi bildirilen bir takim tehditlere maruz kalmamak için, en azindan ihtiyaten böyle bir sarti öngörmeyen Diser mezhep imamlarinin görüslerine uyularak kilinmasi gerekir. Diser taraftan kaynaklarda hadis diye belirtilen: "Dört sey vardir ki, veliyyul emirlere aittir: Cihad'tan elde edilen ganimetlerin paylastirilmasi zekât'in toplanmasi, hudut (er'i cezalarin tatbiki) ve Cum'a'lari kildirmak." ifadeleri ise hadis degildir. Fethu'l-Kadir'de (II, 412) bunun imam Hasan el-Basrî'ye ait bir söz oldusu belirtilmistir. Son asir alimlerinden Seyyid Sâbik da "F?khu's-Sünne" adli esrinde (1, 306) bunun ayni sekilde Hasan'ü'l Basrî'ye ait bir söz oldusunu kaydetmektedir. O halde böyle bir sartin öngörülmesi için dayanak teIkil edebilecek nakli bir detil elde mevcut degildir. Bu konuda ileri sürülen bu sartin sebebi, yalnizca kasiiklik çikma ihtimaline dayali bulunmaktadir. Veliyyü'l-Emr yoksa Veliyyü'l-Emr ve izn-i sultânî diye belirtilen hususun gerçeklegebilmesi için, müslümanlarin baginda en azindan zâlim de olsa- bir yöneticinin bulunmasi zorunludur. baga geçmis bulunan yöneticinin, Islâm'i kabul etmesi ise onun, müslümanlarin veliyyü'l-emr'i olarak görülmesinin asgarî sartgdir. Yani müslümanlarin Islâmî olmayan yönetimlerin tahakkümü altinda yasamalari halinde, haliyle böyle bir sartin varligindan söz etmek imkâni olamaz. Bu durum günümüzün müslümanlarina; Islâm'in öngördüsü mânâsiyla bir yöneticiye sahip olmadigimiza göre, kildigimiz Cum'a namazinin hükmü nedir? Diye baglayan ve onun etrafinda dönüp dolasan Diser bir takim sorulari daha sordurmaktadir. sunu da belirtelim ki, bu durumu su anda bir vakia olarak yagiyan bizleri, Islâm fakihleri de düsünmüs ve böyle bir durum halinde müslümanlarin ne sekilde davranabileceklerini, daha dogrusu davranmasi gerektigini belirtmislerdir. simdi bu konuda onlarin neler söylediklerine kIsaca bir göz atalim: Bu konuda ibn Nüceym der ki: "sayet hiç bir sekilde kadi veya ölmüs olan halifenin (yerine geçmis) halifesi yoksa, âmme de bir kiginin (Cumu'a namazini kildirmak üzere) öne geçirilmesi üzerinde ictimâ edecek olsalar, zaruret dolayIsiyla caizdir." (ibn Nuceym, el-Bahrü'r-Râik, II, I55). Buradaki: "zaruret dolayIsiyla caizdir" ifadesi üzerinde kIsaca duralim: Anlaisliyor ki, Cum'a namazi, herhangi bir sartinin eksik olmasi dolayIsiyla terk edilmesi tavsiye edilen bir durum degildir. Aksine bu gibi durumlarda -bu sartlarin gerçeklesme imkâni bulunmadigindan- zaruret hükümleri ile amel etmek söz konusudur. iste halifesiz ve Islâm hükümlerini tatbik eden mahkemelerin varolmamasi hallerinde de bu zaruretlerle amel etmeyi engelleyecek herhangi bir durum yoktur. Çünkü bilindigi gibi kadi (yani Islâm hükümlerini tatbik eden hâkim) ile halifenin varligi, Islâmî hükümlerin yürürlükte olmasinin en belirgin gerekleri ve disa yansiyan yönleridir. Bunlarin varolmamalari halinde, Islâmî hükümlerin devlet düzeyinde uygulanabilmeleri sözkonusu degildir. sayet bu durum, Cum'a namazini kilmamayi gerektirecek bir hal olsaydi, ibn Nüceym gibi eIsiz f?kih çalismalari olan bir âlim: "Zaruret dolayIsiyla caizdir" gibi bir ifade kullanmaz, "Cum'a namazi sâkit olur" demesi gerekirdi. O zaman da konunun gereginden, Islâmî olmayan yönetimlerin çatisi altinda bulunulan hallerde söz edilmezdi. |
Kayıtlı